savaştın cengini nağmeler
rengini suya ve
çekilmiş perdelere vererek
yollara düşülmüş bir ömrün
sancısıdır sabahların

sabahlar rüya katili olmasaydı
seni her gece
derinden derine
beni kör bir mahzunluğa
iten bir şeydir bahçesinde
erguvan rengi
yollarında kilit taşı döşeli
ege semtleri
dönüp dururum
huysuzluğum üstümdedir
sabahtan ileri

sonra tutuklu kalmak
bir cümlelik akdin forsasında
demirlemek yasak
ölsen katilisin sen aşkın
kalsan kürekleri beline kadar
çekmek boynunun borcu
yaz ortasında
ömrün bir enginar misali
boynundan vurulmakta

ve sen takipsiz süreksiz
ölülerin zamiri
dudağına mil
gözüne perde çekilmiş aşıksın
keremden rol çalarak
aslını unutan serseri
gemiler alargada kalsın
sen kıyına dön geri

diyerek çoğaltır kafam
çizgisiz defter
ölçer bir kilit taşını
veya enginar
avuç içinde gelmelisin sen bahar
ağzımızı açmadan
yüreğe kan dolana
gemiler su alana kadar

II.

bu benim katilim olamazsın sen
çünkü şiirden
ve isli şehirlerden nasibin yok
çamaşırları iç balkona
asılmış bir Ankara kışı
alnımdaki izden bilir tanırdı
beni ölümler
bu benim katilim olamazsın sen
çünkü kalbim
çünkü şiirden bir deniz
algın, alıngın, alışkın
her şeye
dört ikilik kuşku havaları
torpidoda niçin silah olmalıysa illa
illa sevda düz bir arazide
korkulu bir gecenin ışığı
olmalı mı
sokağından bilir beni bilenler
bu benim katilim o sen olamazsın
çünkü ruhun
yorgun bir yılkı
çatlar her gece pişmanlıkların
kopar çatırtı
urla bir mezarlık
enginar bir idamlık olmadan evvel
darısı serin bir bahardır
her geleni baş köşeye oturtmaz gönlüm
de ayak sürümenden bilirim
ve çekili saatlerde
büyüyen gözler altında
kurduğum bir düş salıncağıysa
o zaman on altı ve yirmi sekiz
herhangi bir rakamsa eğer
her soluk yaşatmaz beni
bilirim sıcak ve nemlidir bundan
bu benim katilim sen değil
olamazsın

Selçuk Polat